02.02.2015
Bilindiği üzere, uygulamada maalesef özellikle bizim bölgemizde  görülen bir miras uygulaması yer almaktadır: eski kalmış bir düşünce yapısının  ürünü olan kız çocuklarını mirastan yoksun bırakma; Bunun değişik şekilde  karşılaşıldığı olaylar da mümkün. Çocuklardan bir kısmını mahrum ederken bir ya  da birkaçını kayırma şeklinde de sıklıkla karşılaşmaktayız. Bu gibi hallerde  tapuda alım satım yapılıyor gösterilmekte esasında ise ortada gerçek bir  bağışlama yani danışıklı dövüş vardır.
                                  Uygulamada <muris muvazaası> olarak tanımlanan muvazaa,  niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu  Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını  devretmek istemektedir. Ancak mirasçısın miras hakkından yoksun bırakmak için  esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını,  tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma  sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. 
                                  Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1.4.1974 tarih  1/2 sayılı İçtihadı  Birleştirme  Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine  uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213  ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan,  saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava  açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna  dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. 
                                  Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil  ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün  diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer  bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve  gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle  zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve  doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke  ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan  akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup  bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme  tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki  beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.